19 Şubat 2011 Cumartesi

En güzel gol, boş kaleye atılan goldür.

        
Belki bir Dünya Kupası finalinde, belki bir lig maçında, belki de deplasmanda gol atmak zorunda olduğun bir Şampiyonlar Ligi çeyrek finali maçında; çok ince atılmış bir ara pasıyla, kalecinin vurduğu degaj ile ya da savunmanın yaptığı bir anlık hata ile kaleciyle karşı karşıya kalabilirsin. Öncelikle sakin olman gerekir, sonra topu iyi kontrol etmen ve pozisyona hakim olman gerekir. Golü atabilmen için kafanda planını kurmalısın ve bu kurduğun planı harfi harfine uygulamalısın. -sağ tarafa feyk atıp sola mı koşmalı, topun dibine mi girmeli, kaleciye penaltı mı yaptırmalı, plase mi bırakmalı, sert olarak köşeye mi vurmalı, pas atacak arkadaş mı aramalı- Tüm bunlar için bulunduğun konumun açısını hesaplaman gerekir. Varsa, ayaklarındaki topu etrafındaki defans oyuncularının arasından geçirmen gerekir. Hepsi topu topu iki saniye sürer. Planını düşünmen için fazlasıyla zeki uygulamak içinse yetenekli olman gerekir. Kesinlikle şansa ihtiyacın yoktur; çünkü kaleciyle karşı karşıya kaldığın zaman bu işi şansa bırakamazsın. Kaleciyi geçtikten sonra taraftarını top çizgiyi geçmeden bir saniye öncesinden sevinirmek senin elindedir. Golü atamazsan saç baş yoldurursun ve sonraki gün tüm insanlar sokakta senin kaçırdığın golü konuşur fakat bu golleri atarsan gol kralı olursun. Bunun iyi veya kötü manadaki en güzel örneği Güiza'dır, attığı zaman La Liga gol kralıydı kaçırdığı zaman ise bugünkü Güiza halini aldı. Ama bu golleri her zaman atarsan efsane bir deha yani RONALDO olursun.

Her şeyi geçtim; en güzel gol, boş kaleye atılan goldür.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder